30 Kasım 2011 Çarşamba

Ve Dersim de siyaset malzemesi oldu. Hayırlı olsun.

Dersim Olayları, çok zaman önce konuşulması gereken ama bir şekilde bugün siyasetin ortasına bomba gibi oturmuş  bir mesele. Vikipedia'ya bakarsanız yanında parantez işareti içinde Dersim Katliamı ve Dersim Jenocidi yazıyor. Bu tanımlamalar üzerine tahmin edersiniz ki bir özürün lafı olamaz. Dersim ile tanışmam bir dersim sayesinde oldu. O zamana kadar ne bir şey okumuş ne de izlemiştim. Gördüğümde beni en çok etkileyen de aslında böyle bir olayın ardından, bizim hiçbir şey bilmediğimizdi.

Öncelikle söylemeliyim ki, ailesi doğudan batıya göç etmiş bir kız olarak, benim için ne Kürt ne Kürtçe okuduğunuz ya da dinlediğiniz manaların yakınından bile geçmiyor. Ben babamı en çok Kürtçe bir türkü çaldığında özlerim, bizim için bir ölçüde duyguların saflığıdır, bir kaçımız anlar, bir çoğumuz sadece ezgiye eşlik eder. O yüzden lütfen kusura bakmayın asla altını çize çize Kürt demeyeceğim. Her zaman insan demeyi tercih edeceğim. 

Dersim'de gerçekleşen katliam, 37 yılında orada yaşayan bir takım Kürt aşiretler, aslında orada yaşayan insanlar, ve merkez hükümet arasında yaşanan olaylar sonrasında tarihsel bir gerçek olarak maalesef gerçekleşmiştir. Dersim'e giden yollar yapılmış, daha sonra bu yollardan yeterli asker ve silah taşınmış, bizzat Sabiha Gökçen tarafından bombalanmıştır. Diğer bir deyişle nasıl bir tehlike sezildi ise, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Dersim Harekatı düzenlenmiştir. 

Twitter'da Bedri Baykam ile karşılaşmak ve takip etmek hatasında bulunup, kısa sürede vazgeçtim. Ortaya atılan her iddia, Türkiye'de her zaman olduğu gibi, siz Atatürk'e ne diyorsunuz yaygarasına dönüşmüş, biz yine ne konuştuğumuzu unutmuşuz. Efendim Cumhuriyeti kurmak kolay mıydı da siz nasıl konuşursunuz. Dönüp kurduğumuz Cumhuriyete bir bakar mısınız? Ermeni soykırımı, Maraş Katliamı, Dersim İsyanı, 1955 İstanbul olayları ve benim aklıma gelmeyen daha nicesi. Efendim hangi birinden başlayıp özür dileyelim biz?Hangi asla ortaya çıkarmaya cesaret edemeyeceğimiz belgelerden kaçalım, saklanalım. 

Özür dileyen başbakanımızın dahil olduğu parti oyları sonucunda, bu belgelerin hiç karıştırılmamasına karar verilmiştir, yine yeni yeniden. Peki nereden çıktı bu mevzu, tam da Güneydoğu'da hava bu kadar sıcak, bedelli kapıdayken. Kılıçdaroğlu'nun Tuncelili olduğu şimdi mi aklına geldi? Biz neden şimdi orada olanları önemsiyor olduk? Ben en çok arkasından çıkacakları merak ediyorum. Dedem beni şimdi neden öptü meselesi var burada. Korkmalıyız ve yüzleşmeliyiz. Bu konuda çok insanla tartıştım. Özür dileyerek, her hangi bir kurum, bir sistem, ideolojinin insan hayatından daha değerli olduğuna beni ikna edemezsiniz. 

Affınıza sığınarak bir soru daha soracağım. Tahir Canan'ın hikayesini umarım okumuşsunuzdur. Bu ülkede düşünce suçu her zaman en kıdemli suç olacaktır. Bir dönemin etiketlenmiş insanları. Biz onları bir nesil tanıyamadık bile. Neden yanlış olduklarını bile soramadık. Abdullah Öcalan'ın idam yasağı sebebiyle hala her gün konuşulduğu, anlaşma mercisi olarak görüldüğü bu düzende, Tahir Canan neden yıllardır dört duvar arasında, biri bunun cevabını vermeli. Birinin ağzından çıkan bir kelimeyle bu ülkenin çocukları ölüyorsa, bırakın düşünce suçlularını özgür. 

Sabrınıza teşekkür ederim. 

Vakti olanlar için Cayan Demirel tarafından yapılan 38 Dersim Belgeseli'nin bir parçasını paylaşacağım. Hükümet ile muhalefet arasında yeni bir koz olan bu acı gerçeği bugünlerde tartışırken, tarihi ucuz siyaset malzemesi yapmayalım. Hele de katliam gibi bir gerçekten bahsediyorsak. Partizanlıkların artık zamanı değil. Geçmişi geçmiş gibi konuşmak, şartları göz önüne almak için eğer doğru bir zamansa, lütfen her noktada dürüst olalım, önce kendimize.


"Uygarlaş(tır)maya çalışırken biz öldürmüşüz efendim."

                                                                     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder