2 Mart 2012 Cuma

Şişenin Dibi, Bahtımın Karası Olsun Bari

Ben dedim önce ufaklık, sonra baktım koca adam. Yine benden habersiz. Ben sadece yürüyorum, ve bir yerde onu görüyorum. O beni görmeden gülümsüyor. İnsanlar bir tek fotoğrafları çekilirken gülümsemezler, gülme taklidi yaparlar. O bilmiyor beni. Hava çok soğuk aslında. Babadan kalmadır olta, hatta belki o evdedir, geleneği o devam ettiriyordur. Hepimizden mutludur kesin, balık tutmak Kant'ı anlamak gibidir zaten, ya tutarsın, ya tutamazsın hayat boyu. İşte o zaman denizdeki balıklardan biri olursun. Son birkaç saattir bir hıçkırık var boğazımda, çoğu haftanın yorgunluğundan, uzun yapılacaklar listesinden, sosyalleşmenin omzumda bıraktığı ağırlıktan. Çok özledim ben, şişenin dibinden yukarıya bakıyorum, her yer bulanık, gürültülü, ama çok yabancı, neredeyim ben? Kim o fotoğraftaki? Bu çocuk kim? Hoca hangi düdükle beni kenara çekeceksin? Yoruldum, sakatım, bir işine yaramıyorum, kes ipimi, oynatma artık kukla gibi. Bir şeyler yazmam lazım, bir senaryo ama düşünemiyorum bile. Kendinizi anlatın! Peki anlatayım o zaman. Ben çok kırgınım, çok yaralı, çok kan kaybetmiş, bir daha iyileşmeyeceğini hatta öleceğini bilen bir hastayım, ne yapmam lazım? Ya da ben hayatı bir tarafına bile takmayan, süreli süresiz zevkler üzerine ihtisas yapmış, oyuna 3-0 önde başlayan, seçilmişler meclisinin bir üyesiyim. O da olmadıysa düpedüz insanım be kardeşim, senin gibi? Hoş sen nesin bilmiyorum ya? Görsem sever miyim seni? Dur, bir dakika saçmalama limitinin kırmızı ışığı gözümü alıyor, susmam lazım, hatta gitmem, seninle konuşamam. Gülümsemem lazım.. Hatta hayatı halaya almam lazım.. Şişenin dibi, kara bahtımın cilvesi olsun bari..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder