14 Mart 2012 Çarşamba

Defne Babasına Kavuştu ya Biz Şimdi İyiyiz, Hayır Değiliz, Olmamalıyız!

Ben pek olayları sıcağı sıcağına yaşayan ve dillendiren biri değilim, çoğu tartışmanın içine bile kendimi, karşı tarafın zayıf noktalarını ölçmeden dahil olmam. Yanlış bir şey söylemek yerine susmayı tercih edenlerdenim diyebiliriz. Pazartesiden beri yazılan çoğu yazıyı, yapılan röportajları, galiba artık daha önemli olan sosyal medyayı elimden geldiğince takip etmeye çalıştım. 

Ülkemin ne hayrı ne de yarını kaldı, emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Türkiye kahramanlar yaratmaya en gönüllü ülkelerden biridir. Sanmayın bunlar bildiğimiz anlamda kahraman, onlar sisteme ışık tuttuğundan çok sistem onlara ışık tutar, alın size yeni nesil kahraman diye karşımıza sürerler. Ya yeterince ışık tutamadıkları, hala karanlıkta kalanlar? 

Doğru anladınız, ben diyorum ki, Nedim ve Ahmet kendi işinde gücünde bırakılsalardı yıllar geçse fark etmeyecektiniz birçok şeyi, ama ışık onlar için yandı, onlar bu davanın perde önü kahramanları oldular ve şimdi biz özgürlük davamızı onlara atıf ettik. 100 küsur kişi içinde iki kahraman. Türkiye'de sosyal örgütlenmelerin hala söylemler üzerinden değil de yaratılmış kahramanlar üzerinden daha kolay ilerlediğini fark ettiniz mi? Ülkem insanının önce ete kemiğe ihtiyacı var. 

Şimdi içimiz buruk geri kalanları bekliyoruz. Bu ülkeden kimsenin kaçmayacağını, hatta söylenecek ne varsa hayrımıza olacağını bildiğimiz halde, onları susturarak hayırlar diliyoruz. Biz diyorum, malum iki kişiden biri bu işte bayağı tetikleyici güç oldu. 

Dersim'i konuşmaya çabalarken, Sivas'ın perdelerini kapatıyoruz. Öldürülen insanların birilerinin kardeşi, eşi, babası, annesi olduğunu yok sayarak, susuyoruz. O çocuklar güya haddini aşan süre boyunca baba, anne, ağabey diyemediler, ama geçti değil mi, bitti?  

Siz dünyanın şanslı insanları bazı kelimeleri hiç kullanmadan yaşamanın nasıl bir şey olduğunu bilebilir misiniz? 

Siz dünyanın kural koyucuları, suç ve cezaya biçtiğiniz zamanı, Nedim'in kızının bu bir yılı ne zaman unutacağına ya da Sivas'ta babasını kaybeden çocuğun 20 yıldan sonra boğazına takılıp kalan hıçkırığın ne zaman düşeceğini söyleyebilir misiniz?

Bu arada tabii önce 4+4+4 yumrukları, tahliyeler, Sivas derken, gündemi çorbaya çevirmenin bir ülkeyi en iyi  yönetme biçimi olduğunu, bir anda çıkan gürültünün, sessizliğe bir kez daha nasıl büründüğünü önümüzdeki günlerde dişlerimizi sıkarak seyredeceğiz. Van'ı unuttuğumuz gibi tarihsel sıralamada gündem değiştireceğiz. 

Nedim, Ahmet, o, bu, şu, Sivas, Dersim, geçmişe çare bulamayan bir ülke, bugününü göremeyen savruk, dağınık bir bilinç, ya gelecek ne olacak? Bana artık herkes kendi çubuğunu çekmiş, üstündeki talimatlara göre var oluyor ya da yok oluyor gibi geliyor. Olmayan tek şey hak, hukuk, adalet. Benim anlamadığım biz onları mı arıyoruz, yoksa kapının ucundan kimin elini yakalayıp kurtarabiliriz diye hesaplar mı yapıyoruz? 

Defne babasına kavuştu ya biz şimdi iyiyiz, hayır değiliz. Başka bir Defne babasını özlemesin diye, başka bir Osman babasını sadece fotoğraflardan tanımasın diye, biz iyi olmamalıyız. Olmamalıyız ki, bir daha yaşanmasın! 


Birde tabii, ağzımdan çıkanı kontrol edenin Leviathan'ı, denetimlerini keşke yapsaydı da, 11 kişi o çadırda ölmeseydi! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder