5 Ocak 2012 Perşembe

Pedro Almodovar- The Skin I live in

Benim ilk tanışmam Almodovar ile. Belli ki geç kalmışım. Dün bir arkadaşıma filmi anlatırken, hani Antonio Banderas'ın filmi diye anlattım, sen ne diyorsun boşver onu, bu bir Almodovar filmi diyerek azarı yedim. İspanyol yönetmen ve senaryo yazarını belki "Annem Hakkında Herşey" ve "Kırık Kucaklaşmalar"dan hatırlarsınız. Ama daha fazla tanımak isteyenler için lütfen buraya tıklayın.

Çok fazla karakterin ya da karmaşık olayların olduğu bir film beklentisine girmemenizi tavsiye ederim. Sakinliğiyle gerilimi sağlayan bir filmden bahsediyoruz. Hem Antonio Banderas hem de Elena Anaya çok iyi oyunculuklar çıkarmışlar ortaya. Dürüst olmak gerekirse ben Banderas'ın oyunculuğunu sanırım ilk kez izleme fırsatı buldum, Desperado ve Bandidas'ları bir kenara bırakırsak tabii. 

Gözlerden uzak bir ev, bir ev çalışanı, kapılar ardında kilitli bir kadın ve bir estetik cerrah. Benim gibi Nip/Tuck hayranı biri için kaçırılmayacak bir filmdi. Filmin ikinci yarısının daha tempolu olduğunu ve senaryonun eteğindeki taşların o zaman dökülmeye başladığını söyleyebilirim. Fark ediyoruz ki, herkesin aslında sırları varmış. Film bittiğinde biz hepsini öğrenmiş olsak da, karakterler bizim kadar şanslı değiller. 

İlk sahneden sonuna kadar, spoiler okumamış izleyiciler, bizim gibi kafalarında en az 4 senaryo ve son yaratabilirler film süresince. Açıkcası Hıncal Uluç'a burada katılmak zorundayım ki, ben o kadar kolay anlaşılabildiğini de düşünmüyorum. Evet, yönetmen bir başyapıt yaratmış! Özellikle bir filmden çıktıktan sonra bir saat boyunca soracağın bir çanta dolusu "neden" sorusu varsa, bu iyi bir iştir. 

Hipokrat yeminine gelince biz hala saygı duymaya devam edelim ama bu filmde bundan pek bahsedemiyoruz sanırım. Aşk bir adama en fazla elindeki imkanlarla ne yaptırabilir? Tecavüzün en ağır suçu nedir? Bu soruların cevapları sizde, ama ben bu filmi kaçırmayın diyorum. Ben Elena'yı biraz Audrey Tautou'ya benzettim ve duruluğunu çok sevdim, bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Çekimlere ve mekanlara bayıldım. Film kendini her karede çok iyi ifade ediyor, dikkatiniz dağılmasına bir an bile izin vermiyordu.

İyi Seyirler.. 

Bur arada, The Iron Lady'nin fragmanını gördüm, en tatlı Margaret Thatcher olmuş Meryl Streep..


Ps: Yeni yıla iki yazıyla başlamak hızlı oldu farkındayım ama hoş geldiniz tekrar..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder