20 Ekim 2011 Perşembe

Ey ahali, savaşa evet diyoruz farkında mısınız?

İki gündür ağzı olan, kalemi olan, karşısında birinin olduğunu düşünen herkes konuşuyor. Herkes acıyı farklı yaşar derler ya, herkes kendi dilinde ne hissettiğini, ne düşündüğünü söylemeye çalışıyor. Ama "Sayın" BDP genel başkanının dediği gibi uçurumun kenarında değiliz düşüyoruz. Söylenen her kelime bir tehdit olmaktan çok bir eylem. Mayınlı bir arazide yürür gibi, yandıkça yanıyoruz. Normal zamanlarda gazeteyi günde iki üç defa okurum, köşe yazarlarına bakarım, twitter'da daha bir dikkatli bakınırım, ben iki gündür bunların hiçbirini yapmıyorum. Manşetler, yorumlar o kadar can yakıyor ki. Faşizm kitaplarda okutulur, Mussolini'nin çayı bittiğinde, Hitler ölmeyi seçtiğinde bitti sanmıştık. İçimizdeki Hitler'i öldürememişiz biz. Bir tek "kana kan intikam intikam" diye naralar atmadığımız kaldı. Kedinin kuyruğuna bastılar, başladı ciyaklamaya. Ben asla yapılması gerekenler yok demiyorum. 10000 askeri gönderdiğinde, bordo bereler yerini aldığında ortaya çıkacak kayıbın daha az olacağına inanmıyorum. Bu bir savaştır. Biz savaşa gidiyoruz, bu sınırda çıkan bir çatışma ya da karakol baskını değil, biz savaşa evet diyoruz, o eleştirdiğimiz Amerika Irak'ta ne yapmışsa biz aynı dilin sözcüklerini kullanarak savaşa gidiyoruz, ey ahali duyuyor musunuz? Daha çok anne ağlayacak, daha çok camdan feryat gelecek, barış belki onların ağzına yakışmıyor da, onlar ağzına alınca kirlendi de o yüzden mi bizde kullanmıyoruz? Biraz geriye giderseniz state making=war making diye bir kavram vardır. Eğer sonunda birileri bir ülkenin, bir toplumun ya da zorla kazanılmış bir hakkın temelini bu günlerin, bu gençlerin, bu yasın, bu kara bayrağın üzerine kuracaksa, ben o toplumun bir parçası olmadığım, bir Türk olduğum ve ağlasam, haykırsam bile bu ülkenin çocuğu olduğum için hep gurur duyacağım. Başta bir adam yok edin emri verdiğinde insan olmaktan çıkan her ölüm makinesine lanet yağdırıyorum. 

Yayınlar kalkıyor, duruyor, reyting canavarlarından vazgeçen yok tabi. Bir yanda saklanmayın, gizlenmeyin, konuşalım diyenler var. Maçı üç dakika erteliyoruz, barları kapatıyoruz. İşte biz gazete küpürlerini okuyanların da yapabileceği bunlar, ee tabi birde yürüyoruz. Biz yürürüz, bu ülkede her şey için yürürüz. Bir gün meclise, bir gün askerlik şubesine, bir gün Taksim'e, bir gün Metris'e. 

Biz kurbanımızı erken kestik, şimdi kanını herkes alnına koyup, paylaşıyor. Farkındalar mı, barış için atılmayan her adım kanı bulaştıracaktır. Allah bize sabırlar versin. Hayat durdu. Kaddafi durdu. Ne oldu, iki gün önce olsaydı çok şey ifade ederdi belki, ama artık kana vahşete kulaklarımız, gözlerimiz o kadar kapalı ki. Yapmayın, dünyayı kışkırtmayın. Kışkırtmayın! 

İçinizde abisi, tanıdığı, akrabası askere giden vardır. Çok güvenli bir yerde bu zamandan geçtim. Aylar oldu ben telefonumu sesliye almadım, geçen gün nasıl çalıyordu diye düşündüm, hala zıplıyorum yerimden. İki gündür hep şunu düşündüm, dün 26, bugün daha fazla, yarın  daha, ne onların telefonu ne de ailelerinki onlar tarafından çalmayacak. 

Birde bugün kardeşim babam için "babam sakin adamdı abla, yapmazdı öyle şey dedi". Soramadım nereden biliyorsun diye.  
Ben birde geriye kalan çocukları düşündüm..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder