29 Mayıs 2012 Salı

Kürtaj Yasası, demokraside sınıfta kalmaktır!

"Kürtaj bizim milli değerlerimize aykırıdır." 

"Kadının bedeni üzerinde söz söyleme hakkı vardır, müdahale etmemeliyiz, o zaman köprüden atlayana da mı müdahale etmeyelim?" 

"Her Uludere bir kürtajdır." 

Bir arkadaşım bir pankart paylaştı dün. Üzerinde ingilizce olarak "Hala bu şeyi protesto etmek zorunda olduğuma inanamıyorum" yazıyordu. Biz de soralım; iki üç gündür Türkiye'nin gündeminde neden "Kürtaj Yasası" var, biz neden bir anda kürtaj yasasını tartışmaya başladık ve yakında Bakanlar Kurulu bu konuda görüşecek? 

Kim kimin kulağına su kaçırdı bilinmez, ama bedenlerimiz gittikçe elden gidiyor, hayatlarımız, kararlarımız, özgürlüklerimiz..Doğmamış çocuklarımız dile düşmüş.. Hem Amerika'da hem de Avrupa'da yıllardır tartışılan bir konudur, Türkiye'ye geç gelen bir ses oldu bana sorarsanız. 

Elbette konuşulabilir, tartışılabilir, ama doktorlar ve bedenin bütünlüğünü savunan insan hakları savunucuları tarafından şüphesiz. Benim asıl derdim, böyle bir müdahale, yasaklama ya da yasalaştırmanın demokrasi kılıfına ne kadar sığdığı ya da sığmadığı. Sadece son bir kaç ayda bu konular üzerine okuduğum makalelere dayanarak sizlere söylebilirim ki, insan hakları çerçevesinde sivil topluma karşı gösterilen tutumdan sonra, en ciddi manevra ile karşı karşıyayız. Biz buna polis devlet diyoruz, ve maalesef yatak odasına kadar girme talebiyle bize yaklaşıyorlar. Bizlerse ne diyeceğimizi bilmiyoruz? Önce 3 çocuktu, sonra normal doğum teşviği, şimdi ise kürtaj yasası; söylem ise biz insanımız için en iyisini istiyoruz. 

Demokrasi adımlarıyla emekleyen bir ülke için kaçması gerekilen bir konunun içine düşüvermiş olduk. Bize dersimizde demokrasi ile ilgili söylenen bir örnek vardır. Düşünün ki, komşunuz ve eşi her gün kavga ediyorlar, belki vuruyor, ama  o kadın şikayet etmediği sürece müdahale edebilir miyiz, hayır edemeyiz. Demokrasi teorileri iki uç arasında gidip gelir, biri anarşiyle sonuçlanan özgürlükler ve diğeri ise yatak odasına kadar giren polis devlet. Bunun arasını bulmak mümkün değil mi? Elbette mümkün, ama Türkiye gittikçe maalesef yatak odasına doğru ilerliyor. Başbakan'ın verdiği köprü örneğinin de bizim için siyasi bilimde bir karşılığı vardır, ki bu gerçek bir vakadan alınmıştır: Topluca intihar etmek isteyen bir kabile, o gün ölürlerse cennete gideceklerine inanıyorlarmış, peki şimdi bunu bilerek ne yapmalı? Seyretmeli mi? İkna ederek engel olmaya mı çalışmalı? Benim anladığım Başbakanımız bu sefer dersine az çalışmış, ve şahsım adına Kürtaj Yasası kendisi ile birlikte öne sürülen sebepleriyle sınıfta kalmış. 

Teoriler ve tanımlar bir kenara, tıbbi olarak belirlenmiş kriterler doğrultusunda yıllar önce cenin ve birey ayrımı yapılmış, anne için sağlıklı olacak döneme kadar gebeliğin sonlandırılabileceği konusunda bir anlaşmaya varılmıştır. Gebeliği sadece istenen bir durum olarak görmek, bir kadın ve bir erkeğin ömür boyu taşıyacağı bir sorumluluğu ne zaman taşıyacağının kararının elinden alınması, daha da kötü sonuç ise illegal ve sağlıksız çözümlere yönlendirilmesi korkunç bir bakış açısı hatasının sonucu olabilir ancak. Eğer halktan olduğu iddia ediliyorsa, istenmeyen gebeliğin istenmeyen bir boğaz olduğu, tecavüzün en yaygın sonucunun gebelik olması, Türkiye'de doğum kontrol yöntemlerinin ve aile planlamasının özellikle Doğu'da hala ciddi bir sorun olarak görüldüğünü nasıl gözden kaçırırsınız? 

Her kadın anne olmak ister, her erkeğin baba olmayı istediği gibi, ama lütfen bunun ne zaman olacağına biz karar verebilir miyiz? Ve tıbbi olarak kürtaj cinayet değildir, hipokrat yeminini hiç bir doktor katil olmak için etmez, çiğnemeyin onları. Ama eğer bizi duyuyorsunuz Uludere'de olanlar cinayettir, katili de bellidir. 

Son olarak, biz sizlerin yaptığı kürtajlardan geriye kalanlarız, milliyetçiliğe, kemalistliğe, türke, kürde, aleviye, ermeniye, dile, dine.. Her gün içi biraz daha boşaltılan..Bizi her gün öldürüyorsunuz, farkında mısınız? 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder