9 Ekim 2011 Pazar

Kış sen mi geldin?


Fotoğraf dün öğleden sonradan, çok uzak bir zaman değil. Güneşin bizimle saklambaç oynadığı bir anda camdan yakalanmış bir kare. Bir iki kuru ağacın olduğuna bakmayın, bayağı sitenin içindeki ormana beyaz çamaşırlarını asmışlar. İstanbul gibi bir şehirde hele semtiniz de namüsahit ise böyle görüntüler sanat niteliği taşıyabilir. Ama sanırım ben güneşin bahara kadarki son fotoğraflarından birini çektiğim için heyecanlandım daha çok. İyi ki dün vedalaşmışız, koca bir şehir yağmura uyandı. Sabaha karşı ben eve dönerken çiselemeye başlamıştı ama bu kadarını beklemiyorduk. 

Bir mevsime veda edip yenisini karşılarken neler yapar biz insanoğlu? 

Önce alışveriş, her zaman münasip yerlerimizi örttüğümüz yapraklar yetersiz gelecek ki, en baştan medenileşmeye başlarız. 
Yaz arkadaşlarına veda ederiz, onlar bu yeni mevsimde hayatta kalamazlar. 
Kendimize güzel bir kahve fincanı alır, ısınmak için likörleri rafa sıralamaya başlarız. 
Daha çok DVD alır, koltuğun üzerine diz battaniyemizi yerleştiririz. 
Bir de en yakın sandalyenin üzerine her an ürperirsek diye bir yün hırka.
Daha çok hazır çorba alırız. 
Daha çok kitap birikir masanın üstünde. 
Perdeleri daha az açacağımız için yere kadar indiririz, ışık kaynağımız biraz yapaylaştı malum. 
Soğuktan kuruyup çatlayacak olan ellerimiz ve dudaklarımız için koruyucu kremler alırız. (Daha kolay bir yolu var, hem de masrafsız, elinizi tutup, sizi öpmeye doyamayacak bir sevgili bulun kendinize.)
Yağmur çizmelerine bir yenisini ekleriz. 
Geçen yıl kaybettiğimiz şemsiyemizin yerine yeni bir tanesini koymaya çalışırız. 
Uludağ sezonu ne zaman açılıyor diye herkes birbirine sormaya başlar. Ee artık ara mevsimler meşruluğunu kaybettiği için.
Şimdiden yılbaşında ne yapıyoruz konuşmaları başlar. (Geçen yıl tam on ikide ağlıyordum, bu seneden de pek umudum yok.)
Daha çok televizyon seyreder, birbirimize Fatmagül, İffet, Kerim, Timur Bey diye hitap etmeye başlarız. 

Ben hazırlıklara daha başlamadım, seyahat planlarım da daha tam oturmadı, ama üşümek korkusu kafi. İki hafta sonra Samsun'da olacağım, çok da heyecanlıyım. Araya bir yere Edirne ya da Çanakkale yerleştirirsem benden mutlusu olmayacaktır. Ne zaman Uludağ'da olacağım bilmiyorum ama bu sene kar olan her yere yolum çok düşecek sanırım. (dünkü yemek sohbetimiz Erzurum'a kadar gidiyordu, durun ben almayayım)

Bir önceki pazarı düşünüyorum da, ben bunu da sevdim. Biraz daha karamsar ama romantik, ıslak ama ürpertici. 

Şimdi veda etme zamanı. Yaz seni bekleyeceğiz.. Kış hoşgeldin..

Biraz efkarlanmaktan zarar gelmez. Dozunda olduktan sonra. Karşınızda Minnie Riperton. Ben her pazar hayalimde bir yere, bir ana, bir resme tekrar aşık olurum, ama sanmayın bu çok kolay. İstanbul'dan daha ıslak bir gün geçirebilirim ama sonunda hep değer. Ben severek yaşadığımı hissederim, bir de bu şarkıyı zararsız bir  psikoloji ile dinlersem..




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder