Hasta, yalnız ve okumaktan sıkıldıysanız, nöronlarınız normalden biraz farklı tepişebilirler. Sadece gazetenin ön sayfasından sağ alt köşedeki küçük küpürü okudum ve yüzlerce cümle geçti aklımdan.
Amerikalı araştırmacılara göre kanser olan kadın kanser olan erkeğe göre altı kez fazla olarak terk ediliyormuş.
Bu haberden ne anladık, doğumda dışarda bekleyen, market alışverişi sırasında arabada oturan, çocuklarının müsamerelerini kapıya en yakın noktada ayakta seyreden, aile yemeklerinden bir şekilde hep kaçan, siz kız kıza takılın, ya da onlar senin arkadaşların deyip bir geceden daha sıyrılan, kusarken bile odayı ilk terk eden, seni karıştırdığı yetmiyormuş gibi gazeteyi bile karışık, kırışık bir şekilde bırakan, her fırsatta iş yemeği, halı saha, erkek erkeğe içmece, sen tanımazsınlarla saha dışı edildiğimiz yetmiyormuş gibi, kanser olduğumuzda da onlardan bize hayır yokmuş.
Asla feminist biri olmadım, aksine herhangi bir ayrım yapmanın, ya da yapılan ayrımı kapatmak adına daha da altının çizilmesine hep karşı oldum. Önemli olan insan olmak ve bunun getirdiği değerlerle karşımızdakine davranmaktı benim için. Ama bu haber sinirimi biraz bozmadı desem yalan olur.
Erkeklerle hep daha kolay arkadaş olduğumu düşündüm, bir tarafım küçüklüğümden beri onları çok sevdi, onları sevdiğini de hep kolay gösterir oldu. Ama asıl kötü olan, onlara hiçbir zaman korkunç saygı duymadım. Hep onları eksik gördüm, belki bundandır hep tamamlama çabam. Kendimi şişirdiğimden değil, ama erkekler galiba net, yüzeysel olacağız derken biraz neyin elde tutulur neyin elde tutulmaz olduğunu yitirmiş durumdalar. Bir bakıma duyarsızlıkla, kendileri olma arasında sürekli bir savaş içerisindeler. Ah ben erkeğim, bunu takamam, yoksa abi baya koydu bu bana ama neyse yarın geçer?
Düşündüm de kadın bir film olsaydı, erkek kesinlikle ne olduğu pek anlaşılmayan bir kısa film olurdu.
Psikoloji derslerinde görenler, çocukların cognitive süreçlerini az çok hatırlarlar. Belli bir yaşa kadar tavşanı kartonun arkasına saklarsan, o tavşanın var olmadığını düşünürler. Erkeklerde bizim için tam olarak aynısını düşünür. Sen orada yok musun, istediği her şeyi atıp tutabilir,yapabilirler, sen o an aslında hiç olmadığın bir kimliğe bürünürsün, sonra akşam eve gelir, hayatım seni çok özledim der. (Çok mu sert oldu, söylemiştim, çok erkek arkadaşım var, istesem de sizi 0'dan 1'e atlatamıyorum)
Kadın bir manzara resmi olsaydı, erkek postmodern, çoğu insan için bir zırva, kalın kenarlı bir tablo olurdu.
Siz bir kadın bir erkeği boş verin, kadın 1'de erkek 0'da. Yeni durumumuz bu.
En son bir yerde duyduğum bir şey var. Erkek annesiyle boşanmadan sizle bir "biz" oluşturamazmış. Siz en iyisi anne 1, kadın 1, arada kalan zavallı erkek 0 yapın durumu.
İşte bu yüzden çok saygı duyamıyorum sanırım. Onlar ne kadar ben ben ben diyen varlıklar gibi gözükseler de, bir döneme kadar annelerinin sözünde, sonra da karılarının sözünde yaşayan erkekler neticede.
Neyse ben susayım en iyisi, şimdi onlar üstlerine gelinince de hata verebiliyorlar, bizim menopoz onlara her daim basabiliyor.
Son olarak hakkınızı yemek istemem, gülün dikeni hep kadındır, hadi size kokulu taç yapraklar kaldı. Neden mi? Sizden kendimizi korumaya ihtiyacımız var, freni bozulmuş araba gibi olduğunuz için, kendinizi kontrol etmek için çabanız bile yok, "ben böyleyim", ee biz nereden bilelim sizin nereye çarpacağınızı?
Gökten üç elma düşmüş.. Bugün hepsi Steve Jobs'a..
Havva'ya da yüklenmeyin, Adem'e elmayı yedirtti diye, Adem yemek istemiştir de söyleyememiştir, Havva da bu isteği anlayıp o mutlu olsun diye yemişlerdir beraber. Bütün kadın erkek ilişkilerinin özeti budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder