11 Eylül 2011 Pazar

11 Eylül 2011, Pazar


11 Eylül 2011, Pazar, İstanbul..

Bana sorarsanız dünyanın en güzel şehiri. Bugün şöyle bir baktım da, siz de görün istedim, yeşilini mavisini, tarihini, hepsini birbirine bağlayan köprüsünü. Denizi olan çok şehir gördüm, daha da İstanbul gibisini bulamadım. Hep bir şeyler eksik kalıyor. Neler mi eksik? O şehirlerin hepsinde denizi olmadan, pazar günü çıkıp bir yürüyüş yapmadan yaşayabilirsiniz, mutlu da olursunuz, peki ya İstanbul'da. İstanbul'da pazar da olmasa, deniz de olmasa yaşanmaz, nefes dahi alınamaz. Yaşamak bir savaş gibi, gardların alındığı anlar ise kısa pazarlar ve şu güzel havalar.

Neden bunları mı  anlatıyorum? Pazar gazisiyim. Hisar'da bir yere oturup, garsonla kavga edip, sonra tıka basa yiyip, yürüyemeyen, ama en sonunda oh be "hayat, İstanbul ne güzelsin" diyen binlerce insandan biriyim. Sizi de bekleriz. İnanın bu kareden çok daha güzel. Fotoğrafın çekildiği yer merak edenler için: Sade Kahve Teras, servis kötü, yemekler şahane, manzarayı siz söyleyin :) 

İstanbul'dan New York'a.. Tam 10 yıl oldu. Dört uçağın ikisinin Dünya Ticaret Merkezi'ne, birinin Pentagon'a çarpması, diğerinin rotası saptırılarak Pensilvanya'ya düşürülmesinin üzerinden 10 yıl geçti. Binlerce insan, o kadar acı. Ahmedinejad'ın savaş bahanesi demecinin çok ötesinde bir öneme sahip. Bir bahane olamayacak kadar canlı ve kanlı. Dün gece Taliban'ın üstlendiği saldırı ile 100 küsür kişi daha yaralandı. Kimse unutmadı, birileri de unutulmasını istemiyor anlaşılan. Şehirler ve devletler stratejik açıdan ne kadar değerliyse, acıları da bir o kadar yüklü oluyor. Doğru kelimeler nasıl sıralanır bilemiyorum, ama ses getiren, tepki amaçlı, sivil odaklı terör saldırıları yürek yakıyor, sadece kaybeden ailelerin yüreğini değil; sıra şimdi kime gelecek diye düşünen her şehrin, her devletin..

New York'tan Litvanya'ya.. Geçen seneki nağmalup gidişatın üzerine hayalkırıklığı olan bir turnuvanın sonuna geldik. Sonunda elendik. Son dakikalar, kaçan şanslar, az sayılı farklar derken, kısmet değilmişin ötesinde temel yanlışlar vardı kuşkusuz. Ben yanılmıyorsam turnuvanın en kötü üçlük ve serbest atış yüzdesine sahip takımıydık. Futbolda duran toplardan yediğimiz dizi goller ve tutturamadığımız penaltılar derken, basketbolda da şanımızı sürdürdük. Voleybolda da servis atamazsak şaşırmayacağım.. 

Soner Yalçın'ın Doğan Yurdakul'un eşi için kaleme aldığı yazı iç burkucu. Karar veren, etkileyen herkes, durup bu kadınların yerlerine kendilerini koymalılar, hele bu kadar tanımlanmamış suçtan bahsediyorken. Adil yargı, beklenen, bizim için özlenen..

İstanbul'dan bahsetmişken, okurken dinlemenizi istediğim bir şarkı var. İyi haftalar...

            

"If I had a chance to live in another city, it would be again İstanbul, may be New York could have a little chance ;) "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder